Kaos, Enerji, Entropi ve Aydınlanma*

Kaos, Enerji, Entropi ve Aydınlanma*
Arif Künar


İçinde yaşadığımız mevcut ve kronik “enerji krizini” açıklamaya çalışırken öncelikle tartışmamız gereken kavramlar; “entropi” ve “kaos”tur. Bilindiği üzere, her kriz öncesi ve sonrası çoğunlukla “kaotik” anlardır. Enerji tüketimimiz arttıkça, entropi artmakta ve entropi arttıkça da; kaos artmaktadır. Aynı zamanda “ekolojik denge”nin bozulması, “sera etkisi”, “global ısınma” ve “ozon tabakası”nın delinmesi büyümekte, ürettiğimiz “radyasyon”, “elektro-manyetik” dalgalar evrene yayılmakta, hayat kalitesi-doğa-biyolojik “dengemiz” giderek daha çok bozulmakta, “huzursuzluğumuz”, “sevgisizliğimiz” çoğalmakta ve “kriz” geri döndürülemez bir halde daha da derinleşmektedir.

Ayrıntıya ve teorisine fazla girmeden, en genel çerçevede; “enerji, entropi, kaos” kavramlarından ne anladığımızdan bahsedelim öncelikle..

Enerji…

Enerji her yerdedir ve evren; enerjiden, onun birbirlerine dönüşümünden, birbirleriyle yaptıkları danstan oluşmaktadır. Evrende gördüğümüz, göremediğimiz, algıladığımız, hissettiğimiz her şey enerjidir. Bizler de enerjiden oluşmaktayız. Sevgili Çetin Göksu Hocamız da bu felsefeyi, yazdığı kitabında “Enerjetizm” olarak tanımlamakta ve özetle; “evrenin bir enerji olgusu olduğu ve yaşamın da bu olgu üzerine kurulduğu”, “İnsan bağımsız bir ve bütün olan, içinde enerji dönüşümleri yapabilen BİR ENERJİ VARLIK’tır” şeklinde ifade etmektedir.

Entropi…

Bilindiği üzere termodinamiğin, iki temel yasası vardır. Termodinamiğin 1. ve 2. yasaları sadece kapalı sistemlerde geçerlidir.

1. Yasa; evrendeki toplam enerjinin sabit olduğunu ve enerjinin yok edilemeyeceğini söyler. Enerjinin korunumu yasası olarak da bilinir. Bu yasaya göre enerji değişik formlarda bulunabilir. Isı, ışık, radyasyon, kimyasal, mekanik, elektrik, güç, ses, renk, düşünce, sevgi, yaşam, hareket vb. enerji çeşitlerine örnek olarak sayılabilir. Sayılan enerji çeşitleri yine 1. yasaya göre birbirlerine dönüşebilir.

2. Yasaya göre tüm doğal ve teknik enerji dönüşüm süreçleri tersinmezdir ve bu süreçlerin yönü hep olasılığı yüksek olan duruma doğrudur. Isı enerjisi, sıcaklığı yüksek olan cisimlerden düşük olanlara doğru akar. Bu süreç tersinmezdir. Yani dışardan yardım olmadan ısı, düşük sıcaklıktaki cisimden yüksek sıcaklıktaki cisme ısı aktarmak mümkün olmaz. Isı enerjisi hiçbir zaman tümüyle bir diğer enerji formuna, örneğin mekanik enerjiye dönüşmez. Ancak bu saptamadan, dönüşüm süreci esnasında, enerjinin bir kısmının yok edildiği anlamı çıkarılmamalıdır. Çünkü 1. yasaya göre enerji yok edilemez. Bunun anlamı; ısı enerjisinin bir kısmının iş üretme yeteneğinden yoksun kalmasıdır. Potansiyel enerji, kinetik enerji, elektrik enerjisi gibi "daha kaliteli" olan enerji formları dönüşüm esnasında; “düşük kaliteli” enerji formuna, örneğin ısı enerjisine dönüşür. İşte, kalitesi düşen enerji için kullanılan ölçüye "entropi" adı verilir. Entropi kavramı sezgisel bir büyüklüktür, kendine özgü bir birimi yoktur ve sıcaklık, basınç, ağırlık vb fiziksel büyüklükler gibi ölçülmesi mümkün değildir. Entropi artışı sonunda, sistemde ısıl eşitliğe ulaşılır. Bardak içindeki suya konulan buz parçası bir müddet sonra erir ve bardaktaki suyun sıcaklığı (veya oda sıcaklığı ile) bir dengeye kavuşur.

Kaos…

Kaos teorisi, Newton’un belirlenmiş, rastlantıya yer vermeyen mekanik evreninden, “fiziksel bir sistemin belli bir zamandaki –buna başlangıç zamanı diyoruz- durumunu yani konum ve hızlarını biliyorsak diğer herhangi bir zamandaki durumunu da kestirebiliriz” diye özetlenebilen klasik mekanik felsefesinden, düz çizgili geometrisinden çok farklı tanımlamalar getirmektedir. Buna göre, doğal sistemler; ontolojik (duyular üstü, madde olmayan yapı-enerji hali, duyularla kavranamayan) olarak kırınımlı (fractal), dinamikleri açısından ise düz çizgisel olmayan (non-lineer) özelliklere sahip görünmektedir. Hangi değişkenin neyle etkileşime girdiği belli olmamakta ve eski fizik, newtoncu mekanik paradigmalara göre; bir değişkene müdahalenin ne tür sonuçlara (neden-sonuç ilişkisi) yol açacağının önceden bilinebilirliğine ilişkin öngörüşünü geçersiz kılmaktadır.

Kaos teorisi; sistemlerin düz çizgisel ilerleyen denge durumunda olmadığını, buna karşılık denge durumu, dengeye yakın durum, kaos durumu olmak üzere farklı durumlardan geçtiklerini belirtmektedir. Bu durumlara geçmeden önce çatallanmalar oluşmakta ve çatallanmaların çoğalmasıyla kaos durumuna geçilmektedir. Kaos, hangi durumlarda ya da hangi sistem ve yapılarda ortaya çıkar, bir yapı ya da sistem hangi durumda kaotiktir sorularına yanıt vermek güçtür. Kaosun varlığını saptamak oldukça belirsiz bir durumdur. Diyelim ki seçtiğiniz herhangi bir sistem için bir zaman içinde değişim kurguladınız. Bu değişimin “başlangıç durumuna hassas bağlılığa” sahip olduğunu nasıl anlayacaksınız? Kaotik olabilme olasılığı taşıyan bir yapının, yani potansiyel kaotik bir sistemin, gerçekte ne zaman kaos durumuna geçeceğinin önceden bilinemezliği zaten sistemin esas özelliğidir.

Kaos ve Entropi…

Dış dünya, ya da çevresi ile madde ve enerji alış verişinde bulunan açık sistemler, örneğin canlı organizmalar ve makinalar doğadaki entropinin genel artış eğilimine karşıt davranış içindeki adacıklardır. Bu özellikleri sayesinde bu varlıklar organizasyonlarını (düzenliliklerini) sürdürebilirler. Yani yaşarlar.

Banyo küvetinin zıt taraflarından doldurulan sıcak ve soğuk su bir müddet sonra birbirine karışır ve ısıl dengeye ulaşır. Bu örnekten, kendisi de kapalı bir sistem olan evrenin düzensizliği ve karmaşayı tercih ettiğini söyleyebilir miyiz? İşte “istatistiksel fizik” bu sorunun yanıtını araştırır ve istatistiksel fiziğe göre; doğa gelişi güzelliği, ısıl eşitliği ve organizasyonun olmadığı, bileşenlerin birbirine karıştığı bir tekdüzeliği tercih eder. Yani sosyal boyutu dahil evrende her şey "yokuş aşağı" gider. Sistem içindeki düzensizliğin (ve kaosun) artışı entropi artışıyla orantılıdır.

Tüm evrenin entropi yasalarına tabi olduğu varsayılırsa, bu çok iyi örgütlenmiş, birbiriyle sıkı sıkıya elektronik, elektrik, mekanik modüller halinde eşleştirilmiş teknolojiler-sistemler, piyasa kurallarıyla oluşan şirketler hatta ülkeler; zamanla yavaşlamak, parçalanmak, dağılmak hatta yok olmak zorundadırlar. Örneğin; buharlı makineler, beta video sistemi, nükleer enerji, Enron Şirketi, Osmanlı İmparatorluğu, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği ve muhtemelen ileride “Süper Güç” ABD gibi…

Huzur(Sevgi)=Enerji-(Kaos*Entropi)

Yukarıda saydığımız “insan eliyle” oluşturulan bütün bu sebepler ve sonuçlarının dünyamıza etkisi; aslında evrenin kaotik sistem yapısının “doğal” bir sonucudur. Ancak bu tür olayların önceden belirlenemezliği, özellikle şiddetinin, boyutunun ve yaratacağı tahribatın önceden bilenemezliği, entropinin artması sonunda oluşacak kaotik yapının da boyutlarının tam olarak kestirilememesine neden olmaktadır. Nitekim sera etkisi, global ısınma ve ozon tabakasının delinmesi, türlerin azalması, radyasyon konularında, uzmanların olayların boyutlarına ilişkin yaptıkları açıklamaların, tespitlerin yetersizliği ve hatta ciddi fikir ayrılıkları bu durumu açıkça göstermektedir.

Günümüzde yoğun-yüksek enerji kullanımının yani entropinin giderek artması, içinde bulunduğumuz hayatın-doğanın giderek düzensizliğe, yok olmaya doğru yol alması; fiziksel-dışsal olduğu kadar “metafiziksel-içsel” yapımızı da doğrudan etkilemekte ve kronik bir “huzursuzluk” halini yaşamamıza neden olmaktadır.

Aslına bakılırsa; kozmik evren ve biz insanlar; “kaos”un ta kendisiyiz. Sevgili Tolga Yarman Hocamızın ifadesi ile “bizler, kaosun torunlarıyız”. Çünkü “evren” ve “kaos” bizim dışımızda değil, tam da içimizde. Yani, evren bizim “makromuz”, bizler evrenin “mikrosuyuz”. İnsanlık tarihinin binlerce yıllık kadim birikimiyle oluşan bu felsefe (Aborijinlerden, Kızılderililere, Uzak Doğu Felsefelerinden, İslam-Tasavvuf Felsefelerine, Derin Ekoloji Düşüncelerine kadar); “tekliğin birliği, birliğin tekliği” ve/veya “vahdet-i vücud; varlığın birliği” diye de ifade edilebilir. Bu felsefe Tao, Buda, “Ene-l Hak” diyen Hallac-ı Mansur, Muhyittin İbnü’l Arabi, Nesimi, Niyaz-i Mısri, Hacı Bektaşi Veli, Yunus Emre, Mevlana gibi bilgeler tarafından binlerce, yüzlerce yıl önce ortaya konmuştur. Eğer, insanlar ya da en azından tek tek bireyler, bu durumu idrak ederek (farkındalık ya da aydınlanma hali), kozmik bilince, yani bir üst bilinç seviyesine kavuşabilirsek, “kainatın” bütün seslerini, enerji dönüşümlerini-titreşimlerini hissedebilirsek ve kendimizi enerjinin kozmik dansının “frekansına” ayarlayabilirsek, özetle “tekliğin birliğine” varabilirsek ancak; gerçek ve nihai bir “huzura”, “aşka”, “sevgiye” erişebiliriz.

Oysa insanlar; yaşadıkları hızlı-yüksek-yoğun enerji kullanımlı hayat tarzlarıyla, egolarıyla, hırslarıyla, akıllarıyla kendilerini kainatın “tek” efendisi vazederek, kozmik evrenin sadece mikro bir parçası olduğunu unutup, kendi iç aydınlanmalarını ve farkındalıklarını oluşturamadıkları için; binlerce yıldan beri hep mutlak “huzur” aradığını sanmış, ancak giderek daha da “huzursuz”, ”sevgisiz” olmuştur.

Ancak tam da bu noktada, önce kozmik bilince erişebilirsek ve buna bağlı olarak yüksek enerjili hayatımızı-halimizi (sürekli daha çok üretmek-tüketmek-hızlanmak-büyümek-yok etmek-elde etmek-almak üzerine kurulu materyalist hayat sistemleri) tedrici olarak terk edip, daha düşük seviyeli bir enerji kullanımlı ve doğrudan doğa ile uyumlu “sade hayat” tarzına geçebilirsek, hem entropi yavaşlayacak hem de Lorenz’in bahsettiği; kaosun “kelebek etkisinin” gücü, Schelling’e göre de; “kaos= potansiyel güçlerin metafiziksel birliği” muhtemel trajedilere, felaketlere belki de daha az yol açabilecektir. Çünkü kaotik sistemlerde küçük değişiklikler öngörülemeyen büyük değişikliklere yol açarken, kimi zaman da büyük değişiklikler küçük ya da etkisiz değişmeye yol açabilmektedir.

Bunu en güzel eski bir şiir anlatmaktadır;

“Bir çivi kaybolduğu için bir nal kayboldu,
Bir nal kaybolduğu için bir at kayboldu,
Bir at kaybolduğu için bir atlı kayboldu,
Bir atlı kaybolduğu için bir haber kayboldu,
Bir haber kaybolduğu için bir savaş kaybedildi,
Ve bir savaş kaybedildiği için bir krallık yok oldu.”

Sonuç olarak zihnimizin bir “gerçeklik” olarak varsayarak kabul ettiği bütün bu başlangıcı/sonu-sonucu belirsiz teorilerden ve bu çok karmaşık durumlardan, en azından benim anlayabildiğim ve naçizane vardığım nokta şu ki, bireyler olarak bu dünyada yapmaya çalışacağımız en önemli şey; her ne şekilde olursa olsun önce kendi aydınlanmamızı gerçekleştirebilmek, farkındalıklarımızın farkına varabilmek, en azından ortaya çıkarmak, kendimizi tanımak, bu vesile ile kainatı algılayabilmek ve nihayetinde kainattaki her şeyi “kayıtsız-koşulsuz” sevebilmek. Bunun için kuşkusuz birçok “yol” vardır, ancak her insan yolunu kendi arar ve bulmaya çalışır. Ütopyalar Toplantısı’na katılan insanların tümü de, zaten kendi “yollarında” bu “içsel” arayışlarını sürdürmektedirler. Belki de zaten bu “yolun” bir sonu yoktur ve “yolculuk” dediğimiz şey; “yolun” bizatihi kendisidir. Önemli olan “yola çıkmak” ve “yolda” olmaktır.

* Bu yazı, yazarın 1 Haziran 2002 tarihinde, İzmir-Karaburun’da düzenlenen “Kaos ve Ütopyalar” toplantısında yapmış olduğu konuşmanın, yazar tarafından web sayfamız için metin olarak sonradan düzenlenmiş halidir.


KAYNAKÇA

1. James Gleick; Kaos, TÜBİTAK Yay., 1995
2. Prof. Dr. Güngör Gündüz; Kargaşa Kaos ve Şekil Oluşumları, ODTÜ Yay., 2002
3. Prof. Dr. Çetin Göksu; Güneş Bilinci, İmaj Yay., 1996
4. Chislaine D. Martel; Ben Enerjiyim, Arion Yay., 1998
5. Prof. Dr. Necmi Gürsakal; Yeni Bilim, Bilgi Toplum Dergisi 2. Sayı
6. 9. Ütopyalar Toplantısı sunuşları ve dostlarla Karaburun’un coşkulu dalgalarının şarkıları eşliğinde kumsalda yapılan muhabbetler.


http://musikiyolu.blogspot.com