AZ GİTTİK, UZ GİTTİK, “2008 ENERJİ VERİMLİLİĞİ YILI”NI, ÇOK VERİMSİZ KULLANDIK...

Arif Künar
Elektrik-Elektronik Mühendisi
EMO Enerji Verimliliği Komisyonu

Sayın Enerji Bakanı, 26 Temmuz 2008 Cumartesi günü Enerji Bir Sendikası”ın Ankara da düzenlediği “Enerjide Neredeyiz” toplantısında yaptığı konuşmada, yine her zamanki iyimserliği ve heyecanı ile “ülkemizde enerji krizi olmadığını, beklenen olası krizi iyi yöneterek çözdüklerini, bütün enerji yatırımcıların sıraya girdiklerini, geçen beş yılda altyapıyı hallettiklerini, artık hükümet olarak atağa geçtiklerini” anlattı.

Hatta yaptığı hesaplardan sonra, en az iki Keban kadar enerjiyi verimli lambaları, verimsizlerle değiştirerek, iki Keban kadar enerjiyi A sınıfı beyaz eşya kullanarak, iki Keban kadar enerjiyi enerji verimli motorlar kullanarak, iki Keban kadarını da termal kameralarla saptanacak olan binalardaki yalıtımların iyileştirilmesiyle, kısa sürede yaklaşık sekiz adet Keban Hidroelektrik Santralı”nın ürettiği elektriğin sağlanabileceğini belirtti. Arkasından da, “1 dolarlık enerji verimliliği yatırımı, 4 dolarlık yeni enerji yatırımına karşılık gelmektedir” diye ifade etti.

“Rüzgarımızdan 2020 ye kadar minumum 20 000 MW elektrik elde edeceğimizi, 2030 da da 40 000 MW ve güneşten de geçen yıl harcadığımız elektiriğin tam iki katını üretebilecek potansiyelimizin olduğunu” uzun uzun anlattı. Petrol ve kömürün fiyatlarındaki hızlı artışlar ve güneş pillerindeki fiyat düşüşlerinden dolayı, 2011 yılından sonra artık güneşten elektrik üretmenin ekonomik olacağını, ülkemizin de bu konuda çok şanslı olduğunun altını çizdi. Artık “esen yelden, akan sudan” daha fazla enerji elde edileceğini söyledi.

Yeniden revize edilen ve sayın Cumhurbaşkanı tarafından da onaylanan EPDK yasasına göre de vatandaş, 500 kilowatt-saate kadar şirket kurmadan, lisans almadan elektrik üretebilecek, ihtiyaç fazlası elektriği devlete satabilecek. Bir evin ortalama elektrik ihtiyacının 3-4 kilowat saat olduğu dikkate alındığında, bir vatandaş, güneş piliyle 30-40 daireli 4 apartmanın ihtiyacını karşılayabilecek.

Bu “müjdeleri” söyledikten sonra ve artık Kyoto”yu imzalayacağını bütün dünyaya deklere eden Hükümet olarak, sözü yine nükleer ve kömür santrallarına getirdi. Eğer gerçekten Hükümet ve sayın Bakan samimi ise ve yenilenebilir enerji kapasitemiz bu kadar büyük ise, niye ısrarla hala nükleer ve kömür santralları peşinde koşulduğunu anlamak gerçekten çok zor.

Sayın Bakanı dinlayince, enerji verimliliği potansiyelimizle ilgili hesaplar ve yenilenebilir enerji söylemleri kulağa çok hoş geliyor. Ancak, sayın Enerji Bakanımızın bu yıl ilan ettiği “enerji verimliliği” yılının 3. çeyreğine girdiğimiz bu aylarda, maalesef enerji verimliliği adına henüz hiçbir şey yapılmamış ve 1 kw-saat verimlilik bile sağlanmış değildir. Yenilenebilir enerji olarak güneş fotovoltaik kurulu gücümüz yaklaşık 2 MW, rüzgardan ise yıl sonunda ancak 430 MW olabilecektir. Yani mevcut kurulu gücümüzün nerdeyse ancak yüzde 1 ine yaklaşmış olacaktır, güneş ve rüzgar enerjisi yatırımlarımız.


DAĞ, FARE DOĞURMUŞTUR.

Nisan 2004 yılında “Türkiye Enerji Verimliliği Stratejisi”, 2 Mayıs 2007 de “Enerji Verimliliği Kanunu” büyük bir heyecan ve umutlarla çıktı ve arkasından da, bu yıl başlarında kamuda uygulanmak üzere “Başbakanlık Enerji Verimliliği Genelgesi” yayınlandı. Tüm yurtta “ENVER Projesi” başlatıldı. Ancak 2 Mayıs 2008 de yayınlanacağı deklere edilen “Enerji Kaynaklarının ve Enerjinin Kullanımında Verimliliğin Artırılmasına İlişkin Yönetmelik“ hala yayınlanamadı. Neredeyse bu yönetmeliğe endekslenen, hiç bir somut iyileştirme ve gelişme, altyapı çalışması, enerji verimliliği danışmanlık firmalarının kurulması, yetkilendirilmesi, etütlere başlanabilmesi, kamunun enerji verimliliği yatırımlarına, etütlerine başlaması gerçekleşemedi.

Yıllarca Türkiye ve özellikle Hükümet son 5-6 yıldır “enerjisini” boşa harcadı ve çok “verimsiz” kullandı. Oysa artık ülkemizin ve işverenlerin, işletmecilerin, tüketicilerin, vatandaşların cebinden, otomatiğe bağlanan zamlarla hergün daha fazla para çıkmaktadır. Gelirlerinin önemli bir kısmını elektrik, doğalgaz ve fueloile harcamaktadırlar. Kaybedecek bir saniye zamanımız kalmamıştır ve ayrıca sürekli ötelenen, uygulanamayan yasa-yönetmeliklere göre mucizeler olması ve sayın Bakanın “iyimser” hesaplarının tutması pek mümkün değildir.

Hepimiz aynı gezegende, ülkede yaşadığımıza göre, hem sürekli artan enerji fiyatlarından hem de “iklim değişikliğine” yol açan sonuşlarından kurtulmak için hızlı hareket etmeliyiz. Peki ne yapmalıyız...

TOPYEKÜN “ULUSAL ENERJİ VERİMLİLİĞİ SEFERBERLİĞİ” ACİLEN BAŞLATILMALIDIR.

Neler yapılması gerektiğini ve ne sonuçlar elde edilebileceğini başlıklar halinde sıralarsak,

- Ülkemizin en önemli sorunu olan enerji krizini, en kısa ve ucuz yoldan hızlıca çözmek için, devletimizin bütün dikkat, çalışma, altyapı, kapasite, personel, yatırım, teşvik mekanizmaları “enerji verimliliği” üzerine odaklanmalı ve yoğunlaştırılmalıdır. Bekleyen ikincil mevzuatlar ve gönüllü-teşvik mekanizmaları birgün bile gecikmeden hemen çıkarılmalıdır.

- Ülkemizde “enerji verimliliği”nin oluşturulması ve geliştirilmesi için görevli olan “Enerji İşleri Etüt İdaresi Genel Müdürlüğü”, gerçekten çok dar ve kısıtlı kadrosu ile, ama çok büyük bir özveri içinde çalışmasına rağmen, maalesef yeterli olamamaktadır. Hem “Enerji Verimliliği Yönetici Eğitimi” verilmesi, mevzuatların hazırlanması, bunların halka yayılması, örnek etütlerin yapılması hem de yetkilendirilmiş Enerji Verimliliği Danışmanlık Şirketleri tarafından yapılacak olan etütlerin kontrolü gibi birbirinden farklı 3 konuda sorumluluk üslenmiştir. Zaten sayıları çok az olan mevcut tecrübeli kadronun, giderek emekli olmasıyla, kurum ciddi sıkıntılara girmiştir. EPDK oluşumuna, yapılanmasına benzer bir hızlı yapılanma ile, maaşların iyileştirilmesi yoluyla yeni genç kadroların kuruma alınması yolu izlenebilir.

- 2007 yılında enerji ithalatına ödenen 36 Milyar doların, sadece yüzde onu ile 3.6 milyar dolarlık, en azından 1 kereye mahsus 0 kredili teşvik mekanizması geliştirilerek, hem sanayide hem de binalarda yaklaşık 10 milyar dolarlık bir tasarruf sağlanabilir. Zaten her yıl cebimizden çıkan bu 10 milyar dolarlık tasarruf potansiyelimiz, kendini 1-2 yılda geri döndürebilir ve bu para ülkemizde kalır.

- Ayrıca, birçok kredi, finans, hibe kuruluşu – Avrupa Birliği, Kredi ve Yatırım Bankası, Uluslararası Vakıf, Dünya Bankası, UNDP vb.- ülkemize bu konuda destek vermek üzere arayış içindedir. Bu kaynakların bir merkezden yönetilmesi, koordine edilmesi ve doğru-öncelikli projelere aktarılmasının sağlanması gerekiyor. Bu anlamda mevcut “Enerji Verimliliği Koordinasyon Kurulu”nun daha aktif, sık aralıklarla biraraya gelen ve “pratik” olarak ta etkin olabileceği yeni bir yeni yapılanma içine girmesi gerekmektedir.

- Yaratılacak ciddi teşvik-kredi mekanizmaları ve yatırımlarla, yeni bir sektör, birçok yeni istihdam oluşacak, kobi, “Enerji Verimliliği Danışmanlık Firması”, “Enerji Yöneticisi” hizmet vermeye başlayacaktır.

- Bütün dünyada giderek yaygınlaşan ısı pompalarının, çatılarda ve bütün güney cephelerinde binayla entegre kullanılan güneş pillerinin, artık binaların çatılarında kullanılabilen rüzgar türbinlerinin, jeotermal ve biyogaz, trijenerasyon uygulamalarının önünün açılması, teşvik edilmesi, sübvansiye edilmesi acilen başlatılmalıdır.

- Bu “enerji verimliliği” ve “yenilenebilir enerji” yatırımları, sadece dışa bağımlılığın azaltılması ve ekonomik olarak bizlerin daha az enerji parası ödemesinin yanısıra, esas olarak “iklim değişikliği”nin önlenmesi için zaten zorunludur ve kaçınılmazdır.

ALIŞVERİŞ MERKEZLERİ, “ENERJİ VERİMLİ VE ÇEVRE DOSTU” OLMALIDIR...

Arif Künar
EDSM Enerji Denetim Danışmanlık Servis ve Mühendislik Ltd. Şti.
akunar@edsmenerji.com.tr

Çok hızlı bir şekilde yaygınlaşan ve giderek alışkanlıklarımızı değiştiren, yaşam ve tüketim kültürümüzü dönüştüren alışveriş merkezleri-AVM-, “çekim merkezi” olmak, “cazibe” sağlamak-sürdürmek için, acaba “enerji ve çevre canavarı” olmak zorunda mı? AVM, en baştan tasarlanarak, planlanarak, projelendirilerek ve sonradan yapılacak enerji verimliliği ölçme-analiz-etüt ve verimlilik artırıcı projelerle-VAP-, enerji ve çevre yönetim sistemleri ile gerçekten, “enerji verimli, sürdürülebilir ve çevre dostu, yeşil yaşam merkezleri” olabilirler mi? Yaşanan kronik “enerji krizi”ni ve “iklim değişikliği”ni daha fazla artırmadan, AVM kendine yeterli ve olabildiğince geri dönüşümün sağlandığı, “sürdürülebilir” bir bina-merkez-yerleşke haline getirilebilir mi?

Bütün bu soruların cevabı, tamamen olmasa bile büyük ölçüde “evet” olabilir ve artık “kaçınılmaz” olarak, olmalıdır da. Hergün sonuçlarını kısmen yaşadığımız, ancak hala bir türlü tam olarak algılayamadığımız ve bu nedenle de pek önemsemediğimiz “iklim değişikliği”nin, sürdürdüğümüz hayat tarzı ve şu anki büyüme, kalkınma hızı ile bugün 0.8 derece olan global ısı artışının, 2030 yılında hızla 6 dereceye kadar artabileceğini öngören “Uluslararası Enerji Ajansı”na göre -World Energy Outlook 2007-, bir felakete doğru hepbirlikte yelken açmış durumdayız.

Yatırımcılar ve işletmeciler yapacakları iş merkezlerine ve özellikle de AVM’ne, ülkenin ekonomik yapısına, yaptırdıkları pazar araştırmalarına-fizibilitelere, tüketici-müşteri taleplerine-profillerine, stratejik ve ticari hedeflerine, projeksiyonlarına, vizyon-misyonlarına göre karar veriyorlar. Bu kararı verdikten sonra da en uygun konsept, büyüklük ve bölge-alan üzerine tasarım ve proje yaptırıyorlar.

Çok az yatırımcı ve işletmeci, özellikle de bazı yabancı yatırımcılar en baştan yapacağı AVM ‘nin “çevre dostu ve enerji verimli” olması kriterini, konseptini kabul ediyor, ona göre yatırıma başlıyor. Bu çerçevede de dünyada giderek yaygınlaşan LEED, BREEAM, Energy Star Sertifikaları vb. çok önemli bir tasarım kriteri, standart ve yol haritası oluşturuyor. ABD’nde LEED konusunda eğitimler, sertifikalar alan, LEED sertifikalı büyük projeler yöneten ve ülkemizde LEED sertifika sistemini ilk dile getiren, uygulanması için yoğun çaba gösteren Dr. Duygu Erten’e göre,
“Bugün şirketler binalarının değerlerini artırmak, daha az risk altına girmek ve enerji tasarrufu ve operasyonlardan kar edebilmek için çevre dostu bina inşaa etmeye başladılar. Ofislerin ve iş yerlerinin çevre dostu inşaa edilmesinin en büyük sebebi çevre dostu binalar çalışanlarını, üretkenliği performansı ve karlılığı artırmaya motive etmesidir.

NEDEN SERTİFİKALI BİNALAR?
Günümüzde binaların yapımından kullanımına, çevreye verdikleri olumsuz etkiler yüksek boyutlara ulaşmıştır. Ülkemizde kullanılan enerjinin üçte biri binalarımızda kullanılmaktadır. Bu enerjinin %85i ısıtma ve soğutma amaçlı kullanılmaktadır. Binalarda ısıtma soğutma ve aydınlatma gibi enerji harcayan tüm sistemler üretim ve verimlilik göz önüne alınarak tasarlanmalıdır. Her gün sadece sifon çekerek trilyonlarca litre temiz su harcanmaktadır. Ortalama bir inşaatın tamamlanmış her metrekaresi için 8.5 ton katı artık çıkmaktadır.

Çevre Dostu tasarım anlayışıyla varolan ve çevre dostu olmayan tasarımı geliştirip, iyileştirerek çevre dostu bina kriterlerine uygun bina tasarlayarak ve yaparak, hem binaların çevreye verdiği zararı minimuma indirebiliriz, hemde binalarda yaşayan ve çalışan insanların yaşam kalitesini artırmaya katkıda bulunuruz.

Bu amaçla dünyada çevre dostu organizasyonlar çeşitli sertifikalar oluşturdu. Bunların en yaygın kullanılanı 1993 yılında ABDde kurulan Yeşil Binalar Konseyi”nin LEED (Leadership in Energy and Environmental Design) adında binaların sürdürülebilir inşaat kriterlerine göre tasarlanmasını yapılmasını ve yaşamasını ölçen bir kriterler sistemidir. İngiltere”de oluşturulan BREEAM sistemi de Avrupa da yaygın olarak kullanılmaktadır.

LEED SİSTEMİ...
12 farklı kategoride oluşturulan bu ölçümlendirme sistemi, binanın 6 ayrı alanda puan almasını sağlamaktadır. Bu sistem, başarısı tamamen varolan teknolojiye dayalı, sertifika almak için gönüllü olarak basvurulan, piyasanın yönlendirdiği ve ortak akılla şekillendirilen bir sistemdir. Puanların alındığı 6 alan: Sürdürülebilir Araziler, Su Verimliliği, Enerji ve Atmosfer, Malzemeler ve Kaynaklar, İç Hava Kalitesi ve Tasarımda İnavasyondur “.

LEED sisteminde belirtilen bu alanlar, AVM kurulacak arazinin tarihi, ekolojik, trafiği artırıcı yerler olup-olmamasından başlayarak, atıksuların ve yağmur sularının geri kullanımına, pasif olarak mümkün olduğunca doğal ısıtma, soğutma, havalandırma, aydınlatma sağlanıp-sağlanmadığına, kullanılan inşaat malzemelerinin geri dönüşümlü malzemeden üretilmiş, az enerji kullanılmış, tekrar geri dönüştürülebilir, doğal, yerel olup-olmadığına, yenilenebilir enerjilerin kullanılıp-kullanılmadığına, iç ve dış ortam hava kalitesine, hijyenik, doğal, sağlıklı olup-olmadığına kadar birçok farklı kritere göre değerlendiriliyor, puanlanıyor.
Bu kriterlere göre tasarlanan yapılar, daha en baştan ortalama yüzde 25-40 civarında bir enerji ve su tasarrufu sağlıyorlar. Böylece ilk yatırım maliyetleri yaklaşık yüzde 10-20 gibi bir miktar artsa da, hem ömür boyu işletme maliyetleri ve CO2 salınımı azaltılmış, hem de giderek artan sayıdaki “yeşil, çevre dostu tüketici” profiline de hitap etmiş oluyorlar.

Mevcut sayıları 200’e yaklaşan, yapılmakta ve proje halinde olanlarla sayıları 3 yıl içinde 350 civarında olacak olan AVM –AMPD ve ICSC kaynakları-, artık LEED, BREEAM, Energy Star ve-veya Türkiye olarak geliştirilecek “Yeşil veya Beyaz AVM Projesi vb.“, kriterlerine göre tasarlanmalı, projelendirilmeli ve uygulanmalıdır. Mevcut olanlar da, en azından “enerji ve atmosfer”, “su verimliliği”, “iç hava kalitesi” kriterlerine göre yeniden çok ciddi ve kapsamlı bir enerji ölçüm-analiz-etüt yapılarak, iyileştirilmelidir.

Ayrıca AVM’nde, güneş pv paneli, güneş ısı kollektörü, güneş termal soğutucuları, toprak-su-hava kaynaklı ısı pompaları, kojenerasyon-trijenerasyon, gün ışığı bacaları, dikey çatı tipi rüzgar türbinleri, yağmur ve atıksuların geri kullanımı, çim çatı vb. sistemlerle yenilenebilir enerji kullanımına ağırlık verilmelidir. Yakında kendini gösterecek olan “enerji krizi” ve otomatiğe bağlanan “enerji fiyat artışı” nedeniyle, bu çalışmaların vakit geçirilmeden tüm AVM’nde başlatılması zorunludur.

Enerji Bakanlığı tarafından hazırlanan yeni yönetmelik ve mevzuatlarda, 500 kW-saat güce kadar kendi enerji yatırımını yapan ve kullanan işletmelere, firma kurma ve lisans alma zorunluluğu kaldırılmıştır. Ayrıca yapılacak yeni düzenlemelerle de, ürettiği elektriğin fazlasını tekrar devlete satma olanağı sağlanacaktır. Böylelikle AVM’nde, hem işletmenin enerji gideri azalacak hem de yeni bir gelir kalemi sağlanacaktır.

Ülkemizde de daha şimdiden, BREEAM Sertifikası başvurusu yapan, market ve depolarında gün ışığı bacası ile aydınlatma yapan, güneş pv panelleri ile yazarkasalarını çalıştıran, verimli aydınlatma armatürleri, ısıtma ve soğutma amaçlı toprak ve hava kaynaklı ısı pompası, soğutma amaçlı güneş termal sistemleri ve arıttıkları atıksuyu sulama suyu olarak kullanan, çim çatı uygulaması yapan, enerji etütü yaptıran az sayıda da olsa AVM olması bir başlangıçtır ve sevindiricidir.
Türkiye’deki mevcut AVM’nde yaklaşık yıllık en az 200 Milyon dolarlık enerji tüketilmektedir. Yapılan enerji ölçüm-analiz-etüt ve iyileştirmelerde, mevcut AVM’nde ortalama yüzde 10-40 civarında bir enerji verimliliği ve tasarrufu potansiyeli görülmüştür. Bu tasarruf rakamları, işletmelerin ve kiracılarının genel giderlerinde çok ciddi azalmalara yol açacaktır. Yapılacak olan enerji verimliliği etütleri ve yatırımları için de, işletmelere yardımcı olacak kredi-finans modelleri oluşturulmaktadır.

Ayrıca AVM, yoğun bir “çekim” merkezi olarak, başta kendi personeline olmak üzere müşterilerine, tüketicilere hem kendi yenilenebilir enerji, “enerji verimlilik, çevre dostu” uygulamalarını gösterip, bilinçlendirebilir hem de yapacağı kampanyalarla tasarruflu lamba, geri dönüşümlü poşet, organik ve yerel ürünler vb. kullanımını artırabilir, böylelikle sosyal sorumluluk projesi de gerçekleştirmiş olur.

AVM’nin üye olduğu AMPD Alışveriş Merkezleri ve Parekendeciler Derneği’nin öncülüğünde, enerji verimliliği uygulamaları ve çevre dostu alışveriş merkezlerinin yaygınlaştırılmaları konusunda AVM Enerji Yöneticisi yetiştirilmesi, örnek enerji etütlerin yapılması ve gerekli kriterlerin oluşturulmasına yönelik yoğun ve ciddi çalışmalara başlanmıştır.

YENİ BİR ENERJİ DEVRİMİNE VE ENERJİ VERİMLİLİĞİ AHLAKINA İHTİYAÇ VARDIR.

Arif Künar
Enerji ve Çevre Danışmanı
ODTÜ-MATPUM İş Geliştirme Danışmanı


Petrolün varil fiyatı 121 USD oldu. Bu yıl içinde 200 USD olabileceği hesapları yapılıyor. Doğalgaz, kömür, uranyum fiyatları da benzer şekilde hızla tırmanıyor.

Pirinçteki fiyat artış krizi ile gündeme gelen, önce yiyecek mi yoksa biyoyakıt mı tartışmaları bütün dünyayı etkiledi. Çeşitli ülkelerde isyanlar çıktı, Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası da biyoyakıt üretimine karşı en sert çıkışlarını yaptılar.

“Kyoto”ya imza atmayan ABD ve tüm dünyadaki kömürü, petrolü, çeliği adete içerek tüketen Çin ve Hindistan, 2030 yılında bu hızla ve aynı şekilde“büyümeye” devam ederlerse, CO2 emisyonu nedeniyle dünyada ısınma 6 dereceye kadar artacak ve tam bir ekolojik felaket yaşanacak. Kıtlıklar, sel baskınları, kuraklıklar, ekolojik göçler ve muhtemelen su, yiyecek savaşları bile çıkacak.

Rusya, İran, Arabistan, Libya vb. Ortadoğu petrol-doğalgaz zengini ülkeler zaman zaman, vanaları kısarak, kapatarak, üretimi düşürerek enerjiyi krizleri yaratıyor. Bunlara bağımlı ve enerji fakiri ülkelerin geleceği ve kaderleriyle oynuyorlar.

Dünyadaki bu “olumsuz” gidişat ve gelişmelerden, ülkemiz de nasibini fazlasıyla alıyor kaçınılmaz olarak. Hele enerjisinin yüzde 72 sini ithal eden ve giderek bu payın arttığı ülkemizde, hem enerji arz güvenliği hem de enerji ithalatına ödenen-2007 de yaklaşık 36 milyar USD- meblağın artması, beraberinde cari açığın büyümesini ve dolayısıyla ekonomik istikrarsızlığı, kriz beklentilerini de beraberinde getiriyor, artırıyor.

Bundan çok değil 15-20 yıl önce, yenilenebilir enerji kaynaklarına, özellikle de rüzgar enerjisine dudak bükenler, hatta “rüzgar gülü”, “fırıldak enerjisi” diye dalga geçen “kerametleri kendinden menkul” nükleerci, kömürcü, petrolcü, doğalgazcı lobilerin sözcülüğünü yapan politikacılar, teknokrat-bürokratlar ve uzman-akademisyenler, bugün bilerek-bilmeyerek her türlü yanlı-yanlış bilgiyle, projeksiyon ve öngörleriyle, yenilenebilir enerjinin gelişmesini engelleme çabalarında tam başarılı olamamışlardır.

Halen başta ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin gibi sömürgeci ve dünya liderliğine oynayan ülkeler, petrol, doğalgaz, nükleer, kömür ve linyit enerjisini destekleyerek, kendilerine bağımlı olmayan ve kontrol edemeyecekleri enerji türleri olan rüzgar ve güneş enerjisinin önüne set çekmeye çalışıyorlar. Bu amaçla, savaşlar çıkartıyorlar, ülkelerin yönetimlerini değiştirip, müdahale ediyorlar, yaşam biçimlerini, kültürlerini ve üretim-tüketimlerini “fosil enerji bağımlı” bir hale dönüştürüyorlar.

Kendi hegomanyaları, çıkarları ve hırsları için, iklim değişikliğine, açlığa-yoksulluğa çözüm üretmek bir yana, bunları artırmaya devam ediyorlar. Başta ülkemiz olmak üzere neredeyse tüm Ortadoğuyu -Suriye-Katar-BAE-Mısır-Ürdün-Libya-İran-Irak-Tunus-İsrail vb.- ülkeleri nükleer enerji ve nükleer silah felaketinin içine itiyorlar. Zaten herşeyin “riskli-tehlikeli” olduğu bu coğrafyalarda, cenderenin kutusunu iyice açıyorlar.

Ancak, bu kez küresel boyutta yaşanan ve giderek artan iklim değişikliği, kuraklık, yoksulluk, çevre felaketleri, doğal felaketler, aynı gemide olan tüm insanlığı ve dolayısı ile bu “iki yüzlü- vahşi” ülkeleri de anında etkiliyor ve kendilerini de “vuruyor”.

Hem dünyada hem de ülkemizde yaşanan bu “kriz”, bütün bu korkutucu olumsuzluklarının yanısıra, belki de ya da kaçınılmaz olarak yeni bir “enerji devrimine” de yol açabilecek gözüküyor.

Çünkü her olumsuz durum, muhakkak karşıtını yaratır ve süreç içinde farklı bir gelişmeye de beşiklik eder. Bütün bu olumsuz gidişat, “güneş enerjisi” uygarlığının, yeni bir “enerji ahlakı”nın da doğmasına vesile olacaktır. Bütün enerjimiz zaten güneşten geliyor, ancak bunu kullanmıyoruz.

Peki, güneş enerjisiyle-doğrudan güneşten elde edilen pasif ısınma, ışık, soğutma, güneş kollektörleri, güneş panelleri, güneş termal soğutucular ve dolaylı güneşten elde edilen rüzgar, jeotermal, dalga, su, biyoenerji vb.- enerji ihtiyacımızın tümünü sağlamak mümkün olabilir mi. Eğer bundan sonraki enerji tüketim ve üretim alışkanlıklarımızı değiştirebilirsek, pekala da mümkün olabilir. En azından, bugünkü büyüme ve enerji tüketme hızımızı daha “akılcı” bir şekilde planlayarak, acilen ve öncelikle çılgınca artan hızımızı yavaşlatıp, enerji verimliliğini-tasarrufunu sağlayarak, sürdürülebilir bir gelişme modeli yaratabiliriz. Önceliklerimizi gözden geçirip, tekrar yeniden oluşturabiliriz.

Birincil önceliğimiz her alan da “enerji verimliliğini ve tasarrufunu” maksimum seviyede sağlamaktır. Nükleer, kömür, doğalgaz, petrol gibi yeni enerji yatırımları yerine, kullanılamayan ve boşa harcanan enerji kaçaklarını, kayıplarını, teknolojiden, üretimden, yönetimden kaynaklı yanlış, gereksiz, fazla enerji kullanımlarını önlemek olmalıdır.

Bundan sonra yeni yapılan kentler, toplu-konutlar, binalar, konutlar, okullar, fabrikalar, iş merkezleri, alışveriş merkezleri “enerji verimli, çevre dostu ve sürdürülebilir akıllı yapılar” olarak tasarlanmalıdır. Eski yapı stokları da, mümkün olduğunca, belli hedefler ve süreler çerçevesinde iyileştirilerek, enerji verimli-tasarruflu hale getirilmelidir.

Bir ürününün üretiminde kullanılacak kaynakların çıkarılmasından tutun da, üretimin bizatihi kendisinin, kullanılan prosesinin, son kullanıcıya kadar geçen sürecin tümünde ve daha sonra bu ürünün kullanımından tutun da, ömür boyu maliyet dediğimiz bertarafına kadar tüm süreç, maksimum enerji verimli, minumun enerji tüketimli ve tamamen çevre dostu olmalıdır.

Mümkün olduğu ve asgari “konfor” koşullarını sağladığı ölçüde, hayatımızın her alanını giderek “enerji verimliliği-tasarrufu” sağlayan tarzda yeniden oluşturmalıyız. Bunu eğer mümkün kılabiliyorsak, gereksinimiz olan az miktardaki kalan enerjiyi de, yine tümüyle yenilenebilir enerjiden sağlamaya çalışmalıyız.

Bundan sonraki sayılarda yayınlanacak olan yazılarımızda da, bütün bunları gerçekleştirmek mümkün mü, hem ülkemizde hem de dünyada özellikle kent, bina ölçeğinde enerji ve çevre olarak neler yapılıyor ve daha neler yapılmalıdır, yapılabilir vb. konularda, yazmaya çalışacağız.