YENİ BİR ENERJİ DEVRİMİNE VE ENERJİ VERİMLİLİĞİ AHLAKINA İHTİYAÇ VARDIR.

Arif Künar
Enerji ve Çevre Danışmanı
ODTÜ-MATPUM İş Geliştirme Danışmanı


Petrolün varil fiyatı 121 USD oldu. Bu yıl içinde 200 USD olabileceği hesapları yapılıyor. Doğalgaz, kömür, uranyum fiyatları da benzer şekilde hızla tırmanıyor.

Pirinçteki fiyat artış krizi ile gündeme gelen, önce yiyecek mi yoksa biyoyakıt mı tartışmaları bütün dünyayı etkiledi. Çeşitli ülkelerde isyanlar çıktı, Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası da biyoyakıt üretimine karşı en sert çıkışlarını yaptılar.

“Kyoto”ya imza atmayan ABD ve tüm dünyadaki kömürü, petrolü, çeliği adete içerek tüketen Çin ve Hindistan, 2030 yılında bu hızla ve aynı şekilde“büyümeye” devam ederlerse, CO2 emisyonu nedeniyle dünyada ısınma 6 dereceye kadar artacak ve tam bir ekolojik felaket yaşanacak. Kıtlıklar, sel baskınları, kuraklıklar, ekolojik göçler ve muhtemelen su, yiyecek savaşları bile çıkacak.

Rusya, İran, Arabistan, Libya vb. Ortadoğu petrol-doğalgaz zengini ülkeler zaman zaman, vanaları kısarak, kapatarak, üretimi düşürerek enerjiyi krizleri yaratıyor. Bunlara bağımlı ve enerji fakiri ülkelerin geleceği ve kaderleriyle oynuyorlar.

Dünyadaki bu “olumsuz” gidişat ve gelişmelerden, ülkemiz de nasibini fazlasıyla alıyor kaçınılmaz olarak. Hele enerjisinin yüzde 72 sini ithal eden ve giderek bu payın arttığı ülkemizde, hem enerji arz güvenliği hem de enerji ithalatına ödenen-2007 de yaklaşık 36 milyar USD- meblağın artması, beraberinde cari açığın büyümesini ve dolayısıyla ekonomik istikrarsızlığı, kriz beklentilerini de beraberinde getiriyor, artırıyor.

Bundan çok değil 15-20 yıl önce, yenilenebilir enerji kaynaklarına, özellikle de rüzgar enerjisine dudak bükenler, hatta “rüzgar gülü”, “fırıldak enerjisi” diye dalga geçen “kerametleri kendinden menkul” nükleerci, kömürcü, petrolcü, doğalgazcı lobilerin sözcülüğünü yapan politikacılar, teknokrat-bürokratlar ve uzman-akademisyenler, bugün bilerek-bilmeyerek her türlü yanlı-yanlış bilgiyle, projeksiyon ve öngörleriyle, yenilenebilir enerjinin gelişmesini engelleme çabalarında tam başarılı olamamışlardır.

Halen başta ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin gibi sömürgeci ve dünya liderliğine oynayan ülkeler, petrol, doğalgaz, nükleer, kömür ve linyit enerjisini destekleyerek, kendilerine bağımlı olmayan ve kontrol edemeyecekleri enerji türleri olan rüzgar ve güneş enerjisinin önüne set çekmeye çalışıyorlar. Bu amaçla, savaşlar çıkartıyorlar, ülkelerin yönetimlerini değiştirip, müdahale ediyorlar, yaşam biçimlerini, kültürlerini ve üretim-tüketimlerini “fosil enerji bağımlı” bir hale dönüştürüyorlar.

Kendi hegomanyaları, çıkarları ve hırsları için, iklim değişikliğine, açlığa-yoksulluğa çözüm üretmek bir yana, bunları artırmaya devam ediyorlar. Başta ülkemiz olmak üzere neredeyse tüm Ortadoğuyu -Suriye-Katar-BAE-Mısır-Ürdün-Libya-İran-Irak-Tunus-İsrail vb.- ülkeleri nükleer enerji ve nükleer silah felaketinin içine itiyorlar. Zaten herşeyin “riskli-tehlikeli” olduğu bu coğrafyalarda, cenderenin kutusunu iyice açıyorlar.

Ancak, bu kez küresel boyutta yaşanan ve giderek artan iklim değişikliği, kuraklık, yoksulluk, çevre felaketleri, doğal felaketler, aynı gemide olan tüm insanlığı ve dolayısı ile bu “iki yüzlü- vahşi” ülkeleri de anında etkiliyor ve kendilerini de “vuruyor”.

Hem dünyada hem de ülkemizde yaşanan bu “kriz”, bütün bu korkutucu olumsuzluklarının yanısıra, belki de ya da kaçınılmaz olarak yeni bir “enerji devrimine” de yol açabilecek gözüküyor.

Çünkü her olumsuz durum, muhakkak karşıtını yaratır ve süreç içinde farklı bir gelişmeye de beşiklik eder. Bütün bu olumsuz gidişat, “güneş enerjisi” uygarlığının, yeni bir “enerji ahlakı”nın da doğmasına vesile olacaktır. Bütün enerjimiz zaten güneşten geliyor, ancak bunu kullanmıyoruz.

Peki, güneş enerjisiyle-doğrudan güneşten elde edilen pasif ısınma, ışık, soğutma, güneş kollektörleri, güneş panelleri, güneş termal soğutucular ve dolaylı güneşten elde edilen rüzgar, jeotermal, dalga, su, biyoenerji vb.- enerji ihtiyacımızın tümünü sağlamak mümkün olabilir mi. Eğer bundan sonraki enerji tüketim ve üretim alışkanlıklarımızı değiştirebilirsek, pekala da mümkün olabilir. En azından, bugünkü büyüme ve enerji tüketme hızımızı daha “akılcı” bir şekilde planlayarak, acilen ve öncelikle çılgınca artan hızımızı yavaşlatıp, enerji verimliliğini-tasarrufunu sağlayarak, sürdürülebilir bir gelişme modeli yaratabiliriz. Önceliklerimizi gözden geçirip, tekrar yeniden oluşturabiliriz.

Birincil önceliğimiz her alan da “enerji verimliliğini ve tasarrufunu” maksimum seviyede sağlamaktır. Nükleer, kömür, doğalgaz, petrol gibi yeni enerji yatırımları yerine, kullanılamayan ve boşa harcanan enerji kaçaklarını, kayıplarını, teknolojiden, üretimden, yönetimden kaynaklı yanlış, gereksiz, fazla enerji kullanımlarını önlemek olmalıdır.

Bundan sonra yeni yapılan kentler, toplu-konutlar, binalar, konutlar, okullar, fabrikalar, iş merkezleri, alışveriş merkezleri “enerji verimli, çevre dostu ve sürdürülebilir akıllı yapılar” olarak tasarlanmalıdır. Eski yapı stokları da, mümkün olduğunca, belli hedefler ve süreler çerçevesinde iyileştirilerek, enerji verimli-tasarruflu hale getirilmelidir.

Bir ürününün üretiminde kullanılacak kaynakların çıkarılmasından tutun da, üretimin bizatihi kendisinin, kullanılan prosesinin, son kullanıcıya kadar geçen sürecin tümünde ve daha sonra bu ürünün kullanımından tutun da, ömür boyu maliyet dediğimiz bertarafına kadar tüm süreç, maksimum enerji verimli, minumun enerji tüketimli ve tamamen çevre dostu olmalıdır.

Mümkün olduğu ve asgari “konfor” koşullarını sağladığı ölçüde, hayatımızın her alanını giderek “enerji verimliliği-tasarrufu” sağlayan tarzda yeniden oluşturmalıyız. Bunu eğer mümkün kılabiliyorsak, gereksinimiz olan az miktardaki kalan enerjiyi de, yine tümüyle yenilenebilir enerjiden sağlamaya çalışmalıyız.

Bundan sonraki sayılarda yayınlanacak olan yazılarımızda da, bütün bunları gerçekleştirmek mümkün mü, hem ülkemizde hem de dünyada özellikle kent, bina ölçeğinde enerji ve çevre olarak neler yapılıyor ve daha neler yapılmalıdır, yapılabilir vb. konularda, yazmaya çalışacağız.

1 yorum:

serkan altay dedi ki...

çok güzel konulara değinmişsiniz hocam çok teşekkürler ellerinize sağlık